Bastimarseda

6/21/2010

ZIT KUTUPLARIN ÇEKİM YASASI



• Aynı işaretli kutuplar birbirini iterlerken, zıt işaretli kutuplar birbirini çekerler.
• İtme ya da çekme kuvvetleri bla bla bla

Ona sorsalar o hep eksiydi...

SÖZLÜK ANLAMINDA EKSİ : Sıfırdan küçük, önünde eksi işareti bulunan (sayı), negatif, artı karşıtı.

Yine ona sorsalar ben hep artıydım.

SÖZLÜK ANLAMINDA ARTI : Sıfırdan büyük, önünde artı işareti bulunan (sayı), eksi karşıtı, pozitif

Sözlük anlamlarının dışındaydık artısıyla eksisiyle ben ve o yani biz.
Ben ve O, biz olmaya başlarken kabul etmiştik artı-eksi olmayı. İyi ki böyle oldu ama sıkılırdım yoksa düşünemiyorum aynı değerin ile aynı tarz müzikleri dinliyorsunuz aynı kitapları okuyorsunuz, arkadaşlarınız aynı, zevkler aynı hayatınızdaki bütün olaylara aynı tepkileri veriyorsunuz aynı aynı aynı. Gölgemle yaşamaktansa ruh ikimizi bulamamayı tercih ederim. Ve her zaman derim ki Ne katabilir ki, bendeki aynı ‘bir ben’ daha bana?

Dediğim gibi ona sorsan o hep eksiydi ben artı ise... Bana göre mi ? Bence ‘Biz’ olduktan sonra rolleri değişip durduk. Kimi zaman o eksi oldu ben artı…Kimi zaman da ben artı oldum o eksi… O her şeyiyle mükemmel, yarım kalanları kabul eden aşkı sessizlikten ibaret tutmakla birlikte saygı duyulacak kaçışta bir eksiydi. Bense her şeyiyle o kaçışlarda onu tutan, tuttuğu zamanda da burnundan getiren sürekli sorgulayan didişen mükemmel bir artıydım. Şimdi soruyorum ne fark eder ki o eksi olmuş ben artı olmuşum? Bunun üzerine sen böyleydin ben böyleydin demenin, üzüntülerin, özürlerin anlamını yitirmiş özlemlerin…

Aynı kutup olmuşsunuz zıt kutup olmuşsunuz ne fark eder İkimizde çekim yasasına saygılı bir çifttik işte!

Artı Eksi döngüsü içersinde X’i bulmuşken Y’yi kaybettim… Bulabilmek içinde Y’ye ( ∞ ) değeri verdim… Olmadı! Bende 0’a eşitledim …

6/12/2010

BİR Film BİR Kitap



I Love You Phillip Morris

Jim Carrey nin Ewan McGregor ile başrollerini paylaştığı Steven Mcvicker’ın hikayesinden uyarlanan filmde Steven (Jim Carrey) ve Phillip Morris (Ewan McGregor )eşcinseli canlandırıyorlar. Evet evet üstelik öyle bir canlandırıyorlar ki filmin sonunda kötü dedikodulara sebebiyet verecek cümleler kullanabiliyorsunuz.

Filmi Jim Carrey var diye eğlenmek için izlemek isteyenlere bir uyarı; bu film bir komedi filmi değildir. Filmin konusuna gelince; Bölge Hapishanesi'nde tanıştığı Philip Morris'e tutulan ve onunla gelecek hayalleri kurmaya başlayan Steven, sevdiği erkeği hapisten kurtarmanın yollarını aramaya başlar. Film boyunca aşk uğruna yapılanları bir kenara bırakın Jim Carrey’in zekasına hayran kalıyorsunuz. Bir çok bayanın aaa işte bu biz dedirten Ewan McGregor ise yalancı,düzenbaz adam’a (Jim Carrey) aşık olan bir eşcinsel olarak rolünün üstesinden öyle bir gelmiş ki insanın içine şüpheler düşüyor.

Benden söylemesi bunlarda var bir şey Ya bu kadar mı doğal oynanır be kardeşim! Koşuşu, konuşmaları, bakışları, hareketleri abartıdan uzak vallahi var bunlarda bir şey tövbe haşaa adamların günahlarını almak istemem tabii! Yani varsa da olabilir neden olmasın. Bana mı kaldı tasası allah allah!




Pucca Günlük

Uzun yıllardır blogger'da en çok dikkat çeken bloglardan birine sahip olan Pucca'nın kitabı "Küçük Aptalın Büyük Dünyası" tüm kitapçılarda "en çok satanlar" bölümünde yerini aldı.Okyanus Yayıncılık, "Dizüstü Edebiyat" adıyla bir diziyi'de başlatmış oldu bu projeyle. Türkiye'de bir ilk olacak bu dizinin en temel özelliği, sanal dünyada onbinlerce insan tarafından takip edilen ünlü blog yazarlarının kitaplarından oluşması.

Dizinin ilk kitabı, sanal dünyanın şöhreti diye bilinen ve Türkiye'nin en çok takip edilen kişisel blog'unun sahibi olan PuCCa'dan geldi. Küçük aptalın büyük dünyası PuCCa Günlük, kitap olsun bu yazdıklarım amacıyla yazılmadığı için o kadar samimi o kadar bizden ki… Aşklar,ayrılıklar, tepkiler, haykırışlar, kıskançlıklar, kaçamaklar... Zevkler ve renkler tartışılmaz ama ben kitabı okurken epeyce eğlendim. Hatta birkaç yerinde öyle bir güldüm ki yaşlar kitabı ıslattı. Dolmuş şoförü tarafından az daha dayak yiyiyordum tüm tehlikelere rağmen yaklaşık 360 sayfalık kitabı bir günde bitirdim. Aklımda ne mi kaldı hiç bir şey :)


Pucca'yı blogspotta takip için;

passiflora-rapunzel.blogspot.com

PrenSES HASTA


Bu satıları yazarken ateşim var ve boğazlarım feci durumda. Cihangir, Taksim gezerken 70’lerin partisinde şu bidi bab dans edip eğlenirken… Üstünüze afiyet şifayı kapmışım.

Her hasta olduğum zaman virüsler bedenimi hapsederken psikolojimi de hasta ettiği için gereksiz üzüntü, hassasiyet, duygusallığın öncülüğünde ilgiye muhtaç bebek oluveriyorum. Neden mi vallahi benim bir suçum yok tüm suçlu Doktor amcam ve ailem. İşte buyurun!

İLK MÜDAHALE BABANEM
Küçükken ateşim çıktığında hasta olduğumda Babaannem gelirdi yanıma elinde bir poşet olipsin’den çubuk krakerine. Malum iştah sıfır olunca yiyebileceklerinde sınırlı oluyor. Allaha şükür ki Babaannem bunu biliyor. Anneme kalsa çorba çorba bööö yani.
Zar zor hasta olan bünyem bir kere hasta oldu mu 40 dereceyi görürdü ateş… Kafamda soğuk su bezleriyle masaj yapılırdı. Bezler, soğuk suya önce alnına sonra eklem yerlerine. Birde bunun kolayı vardı benim şu yaşıma kadar hala tırstığım soğuk duş :S evet buz gibi soğuk sudan var mı içen varrr diye bağırırken var mı soğuk duş isteyen yokkk diye haykırıyorum.
Kısa bir süre sonra evin büyüğü tarafından sorular yönlendirilir ilk teşhis çok önemlidir!
Boğazın ağrıyor mu? Nerelerin ağrıyor? Burnun akıyor mu? …
İlk teşhis sorularına verilen sessiz kafa yanıtlarının ardından evet çoğunlukta çıktıysa a şıkkı doktor yolu kaçınılmazdır.

DOKTOR AMCAM
Karşı apartmanımızda oturan bebekliğimden beri doktorum olan doktor amcam vardı.

-Hoş geldiniz
Hoş geldiniz mi hayır pek hoş değil bariz hasta geldik yani tamam çocuk hastada onun hasta olması hepimizi hasta ettiği için çoğul kullandım. Neyse doktor bey biz hemen muayene’ye geçelim.
Yani ben olsam annemin yerinde böyle derdim.

Doktor amca derdim ben ona neden elin adamıyla bir akrabalık kurma gereği duyduysam . Çocuk aklı işte ama çok ilgilenirdi benimle o lanet olasıca tahta çubuğu boğazıma sokmadan önce türlü cana yakınlıklar yapardı . Stetoskop unu bana verirdi… Şarkılar söylerdi… Kocaman gözlüklerini takar bende reçete yazardım onunla birlikte…

İlaçlar ayıcıklı poşetlere konulur evin yolu tutulurdu. Elimde ve ceplerimde ki şeker, çikolatalarla birlikte…

PRENSES HASTA
Evin her yeri sana aittir Yatak odası, salon, hatta abinin odası bile. Yeter ki nerde uzanmak istediğini söyle. Benim saltanatım hep salonda sürerdi. En büyük koltukta iki kuş tüyü yastık ohhh elimde kumanda çizgi film peşinde zaplamalar…
Yan sehpamda küçük Şok market ortamı. Allah ne verdiyse çubuk kraker, bisküvi, şeker,meyve suları, olips naneli limonlu, meyveli yoğurtlar… Salonun masasında ilaçlarım, derece, kolonya, mendil.

Prenses hasta yatıyor eve gelen herkes esir aman uyanmasın aman canı acır aman ateşi varmış aman aç kalmasın. Bende bu durumdan faydalanmıyor değildim hani sonrası malum ateşler içersinde silahlı rüyalarım olurdu. Hiç abartmıyorum silah kavga gürültü hastayken hep böyle rüyalar görürdüm sonra kalkar ağlardım gecenin bir yarısı sonra hoppp ev halkı yanıma. Çok korkardım ama ne yapıyım :(


SONUÇ:

Diyeceğim şu ki her hasta olduğumda ilgi isteyen 7 yaşında ki çocuktan farkım yok bu durumda en büyük suçlu doktor amcam ve ailemdir. Vakit varken hastayı çocukken eğitiniz yoksa olacaklardan siz sorumlusunuz.

6/11/2010

SAKLAN\BAÇ



Saklambaç’ı çocukluğumdan beri sevemedim zaten nasıl sevebilirdim ki bana yalnızlık korkusu yaşatan bir oyunu…

Çocukluk yıllarımda…
Arkamı döndüm, gözlerimi kapattım ve saymaya başladım. Sessizlik hakim olaya başlamış her bir sayıma, gözlerimi açtığımda bir de bakmışım yalnızım.Oyun olduğunu bile bile lanet okur üzülürdüm beni yalnız bıraktıkları için her birine. Ya bulamazsam diye söve söve aramaya başlardım tek tek… Ne vardı sanki başka oyun oynasak! Nesi vardı yağ satarım bal satarım demenin ya da yakar topun ? Neymiş efendim çocuk oyunlarıymış…

Doğru aslında, büyük oyunu bu saklambaç kaçarsın saklanırsın seni arayan senin için önemliyse hemen bulabileceği bir yerde gizlenirsin, yok hayır bulmasını istemediğin biriyse gizlenirsin ıssız köşede beklersin, birde utanmadan arada kafanı çıkarır aaa salak’a bak nasıl da beni arıyor bulamaz ki bulamaz ki diye dalga geçersin. ‘‘Aptal ben çok meraklıyım ya seni bulmaya nereye saklanırsan saklan hatta orada yaşa! Zaten bulmayı istediğim bir kişi olsaydın saklamana göz yumar mıydım sence’’ diyerek söylensem de yalnızlığımdan korktuğum için aramaya başlıyordum yine yine yine…

Şimdi ise…
Çocukluğumun en sevmediğim oyununu son kez, sen istediğin için oynamaya karar veriyorum. Hem ne kadar zor olabilir ki bir kişiyi bulmak diyerek kendimi cesaretlendirmeye çalışıyorum. Tabi klasik sövme eylemimden sende nasibini alıyorsun. Neden beni yalnız bırakmak istiyorsun ki şimdi ne gerek var ya bulmamı istemediğin için oynamak istediysen bu oyunu. Bir sürü soru sorgu…

Neyse, mızmızlanmayı bırakıp gözlerimi kapatmaya gerek duymadan 1’den 100 kadar saymaya başlıyorum. Allah kahretsin! Havada çok soğuk… 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 her bir sayıda sesim biraz daha yükseliyor 11,12,13,14,15… 100’e daha çok olmasına rağmen korkuyorum, sesim titremeye başladı çünkü her bir sayı seni benden biraz daha uzaklaştırıyor, biliyorum. Üstümde birde olacakları baştan hissetmenin lanet olası ağırlığı var. 16,17,18,19,20 Nerede olabilirsin ki ?

Çocukluğumda oynasaydık bu oyunu az çok tahmin yürütebilirdim nerede olabileceğine dair arabanın arkası, yıllara meydan okumuş ağacın arkası duvarın arkası…Bir şeylerin hep arkasına sığınan bir yerde bulacağım seni ama neye nerede ?

21,22,23,24,25 Nerdeyim ki ben daha saymayı bitirmeden neden bu acelem korkum. 26,27,28,29,30 neden diyemiyorum ki bir bakarım sağa sola madem yoksun oyun bitmeden evime giderim. Neden diyemiyorum ! Çünkü hava soğuk üşümeni istemiyorum seninde benim gibi yalnızlık korkusu yaşamanı istemiyorum! Bir an önce bulmalıyım ki seni ?????

31,32,33,34,35 sayılar ne kadar da çokmuş yanlış saymamak için yavaş yavaş sayıyorum ondan herhalde, bir türlü bitmek bilmiyor! Aman ne olacak 2 2 atlaya atlaya saysam, zaten fark etmeyeceksin, ama ben bileceğim ya! Her zaman dürüstüm ya yalansız, hilesiz illa tek tek sayacağım b.k var !

36,37,38,39,40,41,42 aramızda ki eksik sayıların kurmuş olduğu farklı hayatlar,yaşanmışlıklar yaşanacaklar…

Ellerimi hissetmiyorum, ayaklarım karıncalanmaya başladı! Hareket etmem lazım ama edemiyorum soğuk, yok oluş... Derin bir nefes alıp, cesaretimi toplayıp, saymaya devam etmem gerek! Yoksa bitmeyecek 43,44,45,46,47,48,49,50 zaman ne çabuk geçiyor değil mi hayatın koşuşturmacısı içersinde sen tatlı özlem sınırlarını yıkmaya çalışan ben. Gerektiğinde had hudut tanımazmış sevgi Ya gerçekten tanımadı vallahi ?

51,52,53,54,55 umurumda değil bir şey! Hem neden olsun ki… Ne bekliyordum ki… Ne istiyordum, ne sanıyordum… 56,57,58,59,60 çok uzaklaşmış olamazsın değil mi yoksa şuan beni mi izliyorsun nasıl gözüküyorum uzaktan ? Güzel, güçlü, alımlı, dimdik…hangisi ? 61,62,63,64,65 Beni tanıyor musun ? Neye üzülüp neye sevineceği mi tahmin edebiliyor musun ? Hedeflerim, beklentilerim, amaçlarım… Sorular çok mu zor ? Peki, daha basit sorular sorayım. En sevdiğim renk ? Ne tür müzikler dinliyorum ? Ne tür filmler izlemeyi seviyorum ? Kitaplar, yemekler… 66,67,68,69,70 ben seni tanıyor muyum ki yada şöyle sorayım tanımama izin verdin mi ki ? Şimdi cevapları bekliyorum!

71,72,73,74,75 sayılar mı bitiyor, umutlarım mı bitiyor, yoksa şuan bunu söylemek için çok mu erken, çok mu geç ? 76,77,78,79,80 kendi kendine gelin güvey olan bir ben oldum pek yakışmadı bu durum bana, ilk defa yanılttı hislerim…Halbuki ne kadar açık ne kadar samimiydim, peki ne oldu ? Hiç, koca bir hiç!

81,82,83,84,85 ya iç sesim ya da soğuk hava katilim olacak! Nedense, her zaman soru sormayı sevmişimdir. Cevapları az çok bile bile , sormuş bir de utanmadan yanıt beklemişimdir.

86,87,88,89,90 Offf neden sevmediğim bir oyunu oynamak zorunda kaldım ki ? Ne güzel çocukluğumun sayfalarında kalmıştı yalnızlıklar, saklananlar, bulduklarım bulmaya çalıştıklarım. 91,92,93,94,95 korkulup kaçılacak biri değilken saklanılacak biri oldum sayende. Zaman bitiyor artık bizim için…Yardım et!

Gözlerim kapalı değil ki! Neden bu karanlık ? Tamam biliyorum oyunun kuralı bu değil ama kapatamadım işte! Hem ne fark eder ki sen gerçekten saklanmak ve bulunmak istemesen gözlerim açık olmuş kapalı olmuş ne fark edecekti ki!

96,97,98,99…Son sayıyı söylemek istemiyorum! Söyleyemiyorum! Söyleyemeyeceğim!

- Oyun bitecek işte, sevmediğin bir oyundu zaten! Şimdi, bir türlü son sayıyı söyleyememen de nereden çıktı diye isyan ediyor iç sesim.

(Yanıt veriyorum 25 senenin hatırına)
-Sen ne bilebilirsin ki lanet olsun korkuyorum işte, neden üstüme geliyorsun ısrar ediyorsun söyle diye!

- Çok uzağa gitmedin değil mi beni izliyorsun şuan nasıl gözüküyorum oradan? Çirkin, güçsüz, korkak, yalnız ? Neden konuşmuyorsun! Sessizsin…Konuş anlat. Anlat ki dinleyeyim anlat ki bu lanet oyuna son verebileyim!


Seda: Öykü sahibine başarıyla ulaştırılmıştır. Yanıt ise başarıyla saklanmaya devam edilmektedir...

Gizledim Seni!



Sevdiğim erkekler vardı... Arkadaşlarım vardı... Dostlarım vardı...
Sevdiğim şiirler vardı... Hikayeler vardı... Romanlar vardı...
Sevdiğim mekanlar vardı... Eşyalar vardı... Fotoğraflar vardı...
Sevdiğim yazarlar vardı... Şairler vardı... Şarkıcılar vardı...

Onları çok sevdim ama unuttum... Sahi ya nerdeydi şimdi hepsi... Her unutulanın aksine unutmak isteyip de başaramadığım o vardı bir 'tek' çünkü o hem sevgi hem aşktı.